Yıl içinde RCS’teki iki harika oyunda (Titus Andronicus ve Tiny Dynamite) izledim Spencer’ı. Uzun ve güçlü bir müzikal tiyatro geçmişi olduğunu keşfettiğimde ise vakit kaybetmeden ona ulaştım ve müzikal tiyatro hakkında bir söyleşi yapmak ister mi diye sordum. Hemen “tabii ki” dedi ve işte buradayız! Kendisi Amerikalı. RCS’te MA Classical and Contemporary Text programını bitirmek üzereydi bu söyleşiyi yaptığımızda. Müzikal tiyatroya başlama hikayesi, müzikallerde ve oyunlarda çalışmanın farkları, Broadway’in bugünkü durumu, Amerika ve Britanya’da müzikal tiyatro gibi pek çok konuda konuştuk. Ülkesine dönmeden önce sahnede görme ve tanışma şansını yakaladığıma çok mutluyum. Sadece inanılmaz yetenekli bir oyuncu değil çok da etkileyici ve sohbeti keyifli biri Spencer. Umarım sizler de okurken aynı derecede keyif alırsınız!
Eğer doğru anladıysam oyunculuğa çok küçük yaşlarda başladın. Nasıl oldu bu?,
Spencer Davis Milford: Evet, 6 yaşındaydım. Her pazar kiliseye giderdim. Annem de kilisenin müzik yönetmeniyle iyi arkadaştı. 2 veya 3 yaşındayken kiliseye ağabeylerimi (iki ağabeyim ve bir küçük kız kardeşim var) izlemeye giderdim. Normalde belli bir yaşın üstünde olmalısın Noel veya Paskalya gösterisinde bulunmak için. Her neyse, bir gün müzik yönetmeni benim de şarkı söylediğimi gördü ve beni de aldı gösteriye. Hatta gösteride ağabeylerim repliklerini söylemek istemedi ve bana verdiler. Henüz o zamandan sahnede olmayı çok sevdim. Annem şehirdeki halk tiyatrosunda Little Shop of Horrors yapıldığını duymuş. Aslında şovdaki herkes 7-18 yaş arasında olmak zorundaydı ve ben daha 5 veya 6 yaşındaydım. Yine de seçmelere girdim ve beni bir şekilde aldılar. Hatta ufak bir repliğim bile vardı. İşte o benim ilk müzikalimdi.
THE MUNY
Müzikal yapmaya aynı yerde devam ettim yıllarca ama oyunculuk konusunda gerçekten ciddi düşünmeye başladığım zaman The Muny’ye başlamamdı. The Muny, şehrim St. Louis’te, Amerika’nın en büyük ve en eski açık hava tiyatrosu... Hatta bu sene 100. yaşını kutladı. Mekan gerçekten inanılmaz, 11.000 kişilik! 9 yaşımdan beri orada gösteriler yapıyorum. En son geçen yaz Newsies kadrosundaydım. Rüya işlerden biri benim için.
The Muny'nin, The Muny Kids adında bir programı var, biraz daha büyük yaş grupları için de The Muny Teens. St. Louis’te ciddi olarak müzikal tiyatro yapmak isteyen herkes için The Muny en yüksek yerde. Bu yüzden de çok fazla kişi bu programların seçmelerine giriyor. İlk iki senemde seçmeleri geçememiştim. En sonunda annem sordu, ne yapmalıyız diye. Onlar da dans dersleri almam gerektiğini söyledi. Başta pek istememiştim. İki ağabeyim var ve bir yandan da spor yapıyordum. Onların dalga geçmesini istemedim; bale mi yapıyorsun, kızlar için o... Sonunda annem ikna etti beni ve çok da keyif aldım sonrasında. Bale, caz ve tap dans dersleri aldım. Tap dansa bayıldım, en sevdiğim şeylerden biri oldu. Derslerden sonra üçüncü denememde The Muny’ye girdim. İlk gösterim The Beauty and the Beast’ti (Güzel ve Çirkin). Yavru kurt kostümü içinde çıktım, ufak tefek bir çocuktum… Sahneye çıktığımda on binden fazla insan karşımdaydı. İşte o an emindim; yapmak istediğim şey, yapmam gereken şey buydu.
Şanslıydım ki yaşadığım yerde tiyatrolar vardı. Gösterilerin yanı sıra yaklaşık 30 kişilik bir topluluğu vardı The Muny’nin. St. Louis’te müzikal tiyatroda en başarılı çocukları topluyorlardı. Ben de topluluktaydım. Bölge içinde dolaşıp performanslar yapıyorduk. Müzikal tiyatroyu tanıtmak, sevdirmek adına bir olaydı. Prova süreçlerinde her ne kadar çocuk olduğumuzun farkında olarak yaklaşsalar da yaramazlığa vs. yer yoktu. Gösteri için, eğlendirmek için oradaydık ve bunun farkında olmalıydık. Bu beni profesyonel tiyatroya çok iyi hazırladı. Prova alanında nasıl davranacağımı, bir yerde vaktinde olmayı, başkasından direktif almayı, doğru notaları söyleyebilmeyi vs. öğrendim. Tüm bunları çok küçük yaşta öğrendim ve tüm bunlar için minnettarım çünkü pek çok insan bu fırsata sahip olamıyor.
BILLY ELLIOT
On iki yaşındayken biri bana Billy Elliot’tan bahsetti. Londra’dan Broadway’e taşınıyordu ve dans edip şarkı söyleyebilen erkek çocuklar arıyorlardı. Müzikalden bahseden kişi özgeçmişimi ve fotoğraflarımı kast yönetmenine göndermemi söyledi ve ben de öyle yaptım. Sonrasında beni New York’a seçmelere çağırdılar. Billy değil ama Michael için çağırmışlardı. İlk seçmenin ardından bir ay kadar hiçbir geri dönüş alamadık. Sonrasında geri döndüler ve ilk süreci 4-5 kez tekrar ettim; seçme-bekleme-geri dönüş alma... Tüm bunlar 4 belki 5 ay kadar sürdü. Çok uzun bir süreçti. Gitgide daha az çocukla giriyordum seçmelere. Bir gün kast yönetmeni tarafından çağrıldım ama iyi haber vermiyordu. Çok iyi iş çıkardığımı, kendisinin bana inandığını ama yönetmenin farklı bir yol izlemek istediğini söyledi. Ayrıca ajansa ihtiyacım olursa yardım edeceğini, Broadway’de olabileceğimi düşündüğünü de ekledi. Bunu yapması çok hoştu benim için.
Tüm bunların üstünden bir yaz geçti ve tekrar New York’a seçmelere gittim. Ailem fazlasıyla destekleyiciydi. Annem benimle bir aylığına New York’a taşındı, bahsettiğim kast yönetmeni bir ajans bulmama yardımcı oldu. Bu süreçte Gypsy Broadway yapımından teklif geldi. Bir gün sonra ise Grinch Stole Christmas ulusal turu için teklif aldım. Başta “Broadway olanı yapacağım tabii ki!” diyordum ama bir yıllık sözleşmeydi ve annem o kadar uzun süre New York’a taşınmak istemediğini söyledi çünkü işini bırakmak zorunda kalacaktı. Grinch ise üç aylık sözleşmeydi, ayrıca Gpysy’de kısa bir rolüm varken Grinch’te tüm gösteri sahnede olacaktım. Durum böyle olunca Grinch’i kabul ettim ve bunun için hiç pişman olmadım. En iyi arkadaşlarımdan biriyle orada tanıştım mesela.
Bittiğinde St. Louis’e geri döndüm ve bir süre bir şey olmadı. Birkaç seçme için tekrar New York’a gittim ve annemle yolda yürürken birinin adımı seslendiğini duyduk; Billy Elliot’takı kast direktörüydü. Billy Elliot’I turneye çıkaracaklarını ve tekrar seçme açtıklarını söyledi. Beni de istiyordu ekipte. Böylece kendimi Billy Elliot turne kadrosunda buldum. Chicago’da oynayacaktık, annemle Chicago’ya taşındık, ağabeyim de üniversite için Chicago’ya gidiyordu üçümüz bir aradaydık, güzeldi. Çok büyük bütçeli bir yapımdı, çok güzel bir tiyatroda oynuyorduk. Müzikalin kendisi pek çok Tony Ödülü kazandı. Herkes gösteri için çok heyecanlıydı, biletler çok iyi satıyordu. Bu inanılmaz müzikaldeydim ve 14 yaşında resmen bir hayali yaşıyordum.
Peki zor değil miydi o yaşlarda profesyonel oyuncu gibi çalışmak?
Evet, çocuk olmamıza rağmen bize kesinlikle profesyoneller gibi davranıyorlardı. Yapmamız gerekenleri yapmadığımızda bize bağırıyorlardı. Koreografiyi, ne zaman nerede duracağımızı vs. iyi bilmeliydik. Kızlardan biri adımları sürekli karıştırıyordu ve bir yerden sonra tiyatro müdürüne bildirdiler. Kıza eğer yapması gerektiğini öğrenemezse çıkmak zorunda olduğunu söylediler. Oldukça ciddilerdi. 10-11 yaşında çocuklar olsanız da her şeyi doğru yapmanız lazım, kesinlikle dayanıklılık gerektiriyor. Ben iyi başa çıktığımı düşünüyorum çünkü küçük yaşlardan beri spor da yapıyorum. Koçlarımız bize her zaman bağırırdı, talimat almaya da alışkındım. Billy Elliot ekibinde bir yıl kadar bulundum. Müzikal bilet satmayı bırakınca Toronto’ya taşımaya karar verdiler. Benim de sözleşmemin sonuydu. Toronto’da devam etmek isteyip istemeyeceğimi sordular ama tercihimi başka işten yana kullandım. Benim şehrim St. Louis’te bir tiyatro, 14 yaşında Katolik bir çocuk hakkında komedi oyunu (Over the Tavern) yapıyordu. Billy Elliot’ı bırakıp o oyuna katıldım. Aslında doğru tercihti çünkü ben de kısa süre sonra birkaç santim uzadım. Bu yüzden muhtemelen beni her halükarda çıkaracaklardı.
Tüm bunlar bana o kadar zor geliyor ki! Henüz çocuk yaşta bu kadar şeyi idare etmek…
Ben çok şanslıydım. Eğer ailem tüm bunlara tamam demeseydi, beni şan ve dans derslerine göndermeseydi hiçbiri asla olmazdı. Oyuncu olmak için gerçekten eğitilmek gerekiyor. Eğer profesyonel oyuncu olmak istiyorsan eğitim alman şart.
Amerika’da Pace Üniveristesi’nde müzikal tiyatro eğitimi aldın ve şimdi yüksek lisansını RCS’te yapıyorsun. (MA Classical and Contemporary Text) Oyunculuk eğitimi bazında Amerika ve Britanya ne kadar farklı sence?
Evet, Amerika’da müzikal tiyatro eğitimi aldım buradaysa direk oyunculuk eğitimi alıyorum. İkisi birbirinden tabii ki çok farklı ama buradaki (RCS) bölüm başkanımız da Amerikalı o yüzden öğretim tarzı Amerika ve Britanya melezi diyebilirim. Yine de gözle görülür farklılıklar var. Burada kesinlikle daha aktifiz. Mesela Shakespeare metinlerini aktif, hareketli bir şekilde analiz ediyoruz burada. Ben fazlasıyla fiziksel çalışmayı seven bir oyuncuyum. Oturup saatlerce masa başında metin analiz etmektense çıkıp denemeyi, keşfetmeyi seviyorum. Çünkü hakkında çok düşünüp, çok konuştuğunda daha yapay olmaya başlıyor. Bilmiyorum, ben daha akış içinde çalışmayı, o şekilde doğallığı yakalamayı seviyorum. Buraya gelmek bu yüzden kesinlikle çok yardımcı oldu bana oyuncu olarak. Beni müzikal tiyatroda iyi yapan her şeyi dramaya aktarabildim.
Spor yaptığından söz ettin, o da çok yardımcı olmuştur sanıyorum?
Kesinlikle, kondisyonum müzikale çok yardımcı oldu. Hepsi birbirine yardım ediyor. Dans spora çok yardımcı mesela çünkü daha esneğim, hızlıyım. Dans tiyatroya da yardımcı ayrıca. Vücudumla ilgili daha güvenliyim, el-göz kondisyonum iyi, atma-yakalamada iyiyim. Zaten bir oyunda çalışmak bir spor takımında olmak gibi. İyi bir iş çıkarmak için oyundaki diğer insanlarla iş birliği içinde olmalısın, onları anlayabilmelisin.
Yüksek lisansını neden müzikal tiyatroda yapmayı tercih etmedin?
Dürüst olmak gerekirse New York’taki öğretmenim; “Oyunculuğun için Britanya’ya gidebilirsin ama müzikal tiyatro o kadar iyi değil.” demişti. Ben de buna katılıyorum. Zaten odaklanmak istediğim şey de oyunculuğumdu. Oldum olası şarkı söylüyorum ve dans ediyorum yani bunları yapabildiğimi zaten biliyorum. Eğer müzikal tiyatroda ciddileşmek istiyorsan Amerika’da olmalısın. Britanya’da müzikal tiyatro eğitimi yeterince iyi değil anlamında demiyorum tabii ki ama dünya standartlarında olmak, endüstrinin zirvesinde olmak için Amerika’ya gitmek ve New York’ta seçmelere girmek şart. Hem Broadway’de hem West End’de müzikaller izlediğin zaman görüyorsun ki kıyas edilemez. Müzikal tiyatro yapmak istiyorsan New York bunun yeri. Oyunlar için ise eminim Britanyalılar Londra’nın esas yer olduğunu söylerler. Pek çok Amerikalı oyuncu müzikal tiyatronun Amerikan sanat formu olduğunda hemfikirdir. Cazın yanında belki de tek tamamen Amerikan sanat formu.
Peki sence neden hala Britanya Amerika kadar iyi değil müzikal tiyatroda?
Bence pek çok sebep var ama en temel sebep New York’ta daha rekabetçi bir ortam olması... Müzikal tiyatro özelinde eğitim veren daha çok okul var. Singin’ in The Rain, Gypsy, The Wizard of Oz gibi muhteşem müzikal filmlerimiz var ki bunlar sadece üç tanesi. Yani müzikaller kültürün parçası gibi. Ayrıca Amerika daha büyük ve doğal olarak müzikal tiyatroyla ilgilenen insan sayısı da daha fazla. Böyle olunca eğitim veren kurumlar artıyor, bu kurumlarla eğitilmiş daha çok insan oluyor, işi yapan daha çok topluluk oluyor. Sayılar önemli yani. Amerika’da kendini geliştirmiş, eğitilmiş insan daha fazla müzikal tiyatro alanında. Eğer Beyonce gibi şarkı söyleyen, ama 23 yaşında ve Asyalı-Amerikan ve Fransızca da konuşan birini bulmak isterseniz New York’ta bunu bulabilirsiniz. Bu Londra’da veya dünyanın başka yerinde çok zor.
Kültür çeşitliliği de bir etken gibi o zaman.
Londra da kültür çeşitliliği olan bir şehir ama müzikal tiyatrodan ziyade daha çok oyunlara odaklanıyorlar. Tabii bu benim görüşüm. Eminim benimle bunu tartışacak, “Öyle değil!” diyecek pek çok insan çıkar. Ama hem Broadway’de hem West End’de müzikaller izlemiş bir Amerikalı olarak diyebilirim ki çok net bir fark var aralarında.
Peki Amerika’da bu işi profesyonel yapanların çoğu da eğitimli mi?
Çeşitli aslında. Örneğin müzikal tiyatrodaki ana rollerin çoğunun çok ciddi dans etmesi gerekmez. Bu alanda yeterli eğitimi olması şart olmayabilir. Nobert Leo Butz, o da benim şehrime yakın Webster Üniversitesi’nde müzikal tiyatro eğitimi almış inanılmaz bir aktör. Eğitimle ilgili olarak ona sahnede bir oyuncu olarak var olmayı öğrettiğini ve en önemli kazancının bu olduğunu söylemişti. Yani evet, eğitim kesinlikle çok önemli. Ama mesela pek çok arkadaşım var, olağanüstü dansçılar, belki de dünyadaki en iyi müzikal tiyatro dansçılılarından bazıları... Okula gitmediler ama yeterince iyiler ve bir Broadway gösterinden ötekisine koşuyorlar. Ensemble olarak önlerinde fırsatlar çok fazla çünkü herkesten iyi dansçılar ama asla bir ana rol alamazlar çünkü oyunculuk eğitimleri yok.
Bu bir merdiven gibi değil, değil mi? Ensemble olarak başlayıp ana rollere ulaşmak…
Eskiden öyleydi, bazen hala da öyle ama çok nadir. Eğer dans ensemble’ıysan muhtemelen çok uzun süre öyle kalacaksın. Oyunculuğa kaymak için eğitilmen lazım. Eğer eğitilirsen belki o zaman şansın olur.
Sen Broadway çıkışını da yaptın, The Winslow Boy’la. Süreç, bu deneyim nasıldı?
Lisedeki son yılımdı, 17 yaşındaydım ajansım aradı ve oyun için seçmem olduğunu söyledi. Bayağı eski bir İngiliz oyunu. İngiliz aksanı yapmam gerekiyordu ama Billy Elliot’tan biraz alışıktım. İlk seçme sürecini atlattım, geri çağırıldım, New York’ta bir seçmeye daha girdim, en son yönetmen ve yapımcıların olduğu seçme kalmıştı. O zamana kadar gerçekten çok çalıştım, hazırlanmak için çok vakit harcadım ve sonunda rolü aldım. Daha 17 yaşındaydım ama annem tek başıma New York’a taşınmama izin verdi. Bu Broadway oyununda yer almak rüya gibiydi. Çalıştığım tüm oyuncular pek çok film, tiyatro oyununda bulunmuştu. Tony Ödülü sahipleri, Oscar adayları vardı. O yaşta her ne kadar tüm bu olanlar için minnettarlık duysam da şimdiki aklım olsa daha iyi değerlendirirdim; çok daha fazla soru sorardım. O zaman sadece yaptığım şeyden çok mutluydum ama etrafımdaki insanların deneyimlerinden daha iyi faydalanmalıydım. Hepsi bana karşı çok iyilerdi. Babamı oynayan Roger Rees inanılmaz biriydi. Royal Shakespeare Company ile pek çok iş yapmıştı ve The Life and Adventures of Nicholas Nicklebyile ile de Tony Ödülü kazanmış. O sırada ihtiyaç duyduğum her şeydi. Bazen eve bırakırdı, dışarı çağırırdı, içkilerimi, yemeklerimi öderdi. Çok ilgili, harika biriydi.
Bu süreçler gerçekten çok rekabetçi, peki bu rekabetin içinde olmak nasıl?
New York’ta seçmelere girmeye başladığımda aynı kişiyi sürekli gördüğümü fark ettim. Her ne kadar inanılmaz rekabetçi bir ortam, inanılmaz yetenekli insanlar olsa da aynı kişileri görmem demek sadece bunlarla karşı karşıyayım demek. Yani 20 kişi varsa sürekli karşılaştığım, eminim ki benim 20’sinden de iyi olduğum roller vardır. O zaman tabii ki şansımı denemeye devam edeceğim. Pek çok insan bu rekabetçi ortamdan korkuyor, her rol için kendilerinden daha iyi birileri olduğuna inanıp çekiniyorlar. Bana göre bir seçmeye girdiğinizde zihniniz net olmalı; o rol için uğraşmıyorsunuz o süre boyunca rol zaten sizsiniz. Bir seçme odasına girip denediğiniz için özür diler gibi davranamazsınız. Eğer bir şeyi yapacaksanız onu tam anlamıyla yapmalısınız, sürekli özür diler halde olamazsınız. Belki de istediğiniz bu, bilemiyorum diyemezsiniz, kendinize güvenmeniz şart. Evet nezaket önemlidir ama performansınızda nazik olmaya yer yok. Yapacağınız şeyi, çalıştığınız şeyi yapmaktan çekinmeyip sadece yapmalısınız.
Ve henüz 17 yaşında bu denli özgüvenliydin?
Evet sanırım öyleydim. Yani tiyatro içinde büyüyünce sahnede özgüvenli olmayı öğrenmek zorundasın. Her seçmeyle daha da gelişiyor bu güven. Ve sonuçta her şey doğru zamanda doğru yerde olmak ve gerekli becerilere sahip olmakla alakalı. Eğer ajansım beni aramasaydı, hayal ettikleri boyda, görünüşte olmasaydım ne kadar iyi olduğumun da önemi kalmazdı.
İleride hem müzikal tiyatro işleri hem de oyunlar yapmayı planlıyor musun?
Evet, ayrıca televizyon işi de istiyorum. Mesela bir sit-com, The Office gibi. İnanılmaz komik ama aynı zamanda çok da güçlü drama oyunculuğu var. Böyle bir işin içinde yer almayı çok isterim.
TV işleri iyi para getiriyor, peki tiyatrodan kazanılan para tatminkar mı Amerika’da?
Broadway’deki çoğu insan kazandığından memnun çünkü Broadway iyi ödüyor. Ama daha bölgesel tiyatrolarda çalışıyorsanız ek iş şart gibi. Bu da benim TV işi yapmak istememin bir diğer sebebi. TV işi yaptığında kiran için endişelenmen gerekmiyor. Aksi halde inanılmaz bir oyunda inanılmaz bir performans sergileyip hayatını sürdürmek için bir yandan da garsonluk yapman gerekebilir. Kalbim kesinlikle sahnede ama kariyerimle alakasız bir iş yapmaktansa televizyonu tabii ki tercih ederim.
Müzikal tiyatro ve oyun seçmeleri birbirinden ne kadar farklı? Yani şarkı söyleyip dans etmelisin evet ama...
Müzikal tiyatroda genellikle dans seçmesi ilk yapılır bu konudaki performansın yanıltıcı olması daha zor çünkü. Sonrasında şarkı söyleme, bazen yine de dans ve şarkının yeri değişebilir. En son da sahneler geliyor. Müzikal seçmelerini de seviyorum ama oyunları biraz daha çok çünkü daha rahat. Tüm yapman gereken metne çalışmak. Müzikal seçmelerinde metni, karakteri bilmelisin ve aynı zamanda inanılmaz yüksek notalara çıkabilmelisin ve tabii ki dans edebilmelisin. Çok fazla şey oluyor. Ayrıca bir oyuncu olarak bana göre oyun metinleri müzikal tiyatroya kıyasla genellikle daha güçlü. Hikaye anlatımı daha iyi. Bunlar dışında süreç genelde çok benzer. Çoğu zaman müzikal seçmeleri daha uzun sürüyor çünkü seçmeye giren insan sayısı daha fazla oluyor.
Peki oyunlardaki oyunculuk müzikal tiyatrodan daha iyi diyebilir miyiz, tüm odağın oyunun olduğundan?
Buna ben de katılıyorum açıkçası ama yavaş yavaş değişiyor. Müzikal tiyatroda çok başarılı oyuncular var ve hem doğal oyunculuğu koruyup hem de şarkı söyleyebilmek çok takdir ediliyor artık. Daha büyük roller yazılıyor. New York’a döndüğümde oyunculuk özelinde iyi bir eğitimi tamamlamış olacağım ve bunun yanında şarkı söyleyebiliyorum. Biri müzikal tiyatro eğitimi aldığında evet şarkı söylemek adına çok gelişiyor ama oyunculuk olarak fazla teknik öğrenmesi de gerekmiyor orada. Sonuç olarak evet oyunlarda oyunculuk genel olarak daha iyi ama artık harika işler çıkaran müzikal tiyatro oyuncuları da var.
Bu çalışma koşulları çok yoğun gibi, stresli oluyor mu?
Benim için çalıştığım zamanlar dünyanın en güzel zamanları çünkü yaratıyorum. Başka biri olabiliyorum. Genel olarak çalışırken daha mutluyum. Çok fazla stres yapmamaya çalışıyorum çünkü ne kadar baskı koyarsam kendime o kadar zorlaşır. Ayrıca bu seçme süreçlerinde de önemli. Kimse karşısında çaresiz görünen birini istemez. O yüzden olabildiğince rahat olmaya çalışıyorum.
Broadway piyasadaki en büyük yere sahip, peki gerçekten yeterince üretiyor mu?
Yani evet, Broadway’de pek çok tiyatro var sürekli de bir yenisi ekleniyor. Ama Broadway için gerçekten ilginç bir dönemdeyiz çünkü pek çok müzikal halihazırda olan filmlerden uyarlanıyor. Buna ticari tiyatro diyoruz. Broadway eskiden bir dolu bireysel yapımcı tarafından domine ediliyordu. Pek çok zengin aile vardı müzikal tiyatroyla ilgilenen ve pek çok müzikal finanse ediyorlardı. Şimdiyse büyük şirketler büyük müzikaller üretmeye başladı; Sponge Bob, Disney’in Frozen’ı, Mean Girls… Universal gibi devasa film yapım şirketleri müzikaller üretiyor, artık Broadway ailelerin değil. Zor zamanlar çünkü pek çok insan Broadway’in bir süre sonra yaratıcı, orijinal işler üretememeye başlayacağından çekiniyor. Gerçekten ben de çok merak ediyorum nasıl bir gelecek bekliyor. Ama bence ikisini bir arada yapmak mümkün, örneğin Billy Elliot gibi filme dayanan ama artistik olarak da oldukça yaratıcı ve yenilikçi işler yapılabilir. Beklentilerin ötesine geçmek için çabalandığı, sınırlar zorlandığı sürece tiyatro için iyi işler ortaya çıkabilir. Ama tüm şarkılar daha önce dinlediklerimize benzediğinde, sahnede gördüklerimiz birbirine veya sinemada gördüklerimize benzediğinde bu tehlikeli bir noktaya gelmişiz demektir.
The Band’s Visit film uyarlaması olsa da uyarlandığı film ve her şeyiyle çok farklı bir işti.
Tanrım The Band’s Visit! Kesinlikle muhteşem. Bu müzikal çok önemli çünkü paylaşmak, ait olmak, sevgi ve kaybetmek hakkında. İnsan olmanın esansını çok güzel yakalıyor. Büyük duygular barındırıyor, farklı kültürleri bir araya getiriyor. Müzikalin başında Arapça konuşuyorlar sonra İngilizce’ye dönüyorlar aslında bu sadece biz seyirciler anlayalım diye değil ama içinde bulundukları toplum tarafından anlaşılmak için. Barındırdığı tüm temalar evrensel. İki insan bir araya geliyor ve her ne kadar ikisi de İngilizceyi uzun zamandır konuşmamış olsa da çok iyi olmasalar da o dilde ortak bir alan buluyorlar kendilerine. Bu çok güzel. Ayrıca müzik Broadway’de daha önce duymadığımız türde ve bence bu harika.
Favori bestecin var mı?
Şu an favori bestecim Lin Manuel Miranda. Biliyorum kulağa orijinal bir tercih gelmiyor ama 13 yaşında In the Heights’ı görmüştüm ve hip-hop dinleyerek büyüyen bir çocuktum. Hala da rap, hip –hop çok dinlerim. Benim için iki tutkunu olduğum müziğin bir araya gelmesiydi; show tunes ve hip-hop. Kesinlikle büyülenmiştim. Sonra Hamilton geldi. Çok şanslıydım iki arkadaşım piyangosundaydı ve orijinal kadrosunu iki kere izledim. Hip-hopla bu kadar büyük bir hikayeyi bu kadar kısa sürede anlatmak ve karakterleri bu kadar canlı anlatmak kesinlikle inanılmaz.
Hiç hayalini kurduğun bir rol var mı? Newsies için rüya demiştin.
Evet, Davey’i oynamıştım, Newsies izleyerek büyümüş biri olarak harika bir deneyimdi. Ama henüz oynamadığım rol olarak The Curious Incident of the Dog in the Nighttime’dan Christopher diyebilirim. National Theatre tarafından yapılmış bir oyundu Londra’dan sonra Broadway’e de geldi. Otistik bir çocuk hakkında. Komşularının köpeği öldürülüyor ve o da katili bulmak istiyor, aynı zamanda ebeveynlerinin ilişkisi de sallantıda. Otistik ama fazlasıyla zeki bir çocuk. Duygusal ve çok güçlü bir hikaye. Kesinlikle parçası olmak istediğim bir oyun.
Müzikal rolü var mı?
Açıkçası American Idiot yapmak isterdim. Punk – rock söylemek isterdim, eğlenceli olurdu.
Son olarak müzikal tiyatro tutkusu olanlara önerilerin var mı?
Sürekli daha iyisi için çabalayın. Oyunlar, müzikal metinleri okuyun. Tony adayı olmuş müzikalleri dinleyin; klipleri, videoları izleyin. Tiyatro nasıl değişiyor, oyunculardan beklentiler neler anlamaya çalışın. Yapabildiğiniz kadar yapın, yaratabildiğiniz kadar yaratın. Çünkü yeterince okuyup, izleyip, dinledikten sonra kalkıp bir şeyler yapmalısınız. Çalışmayı ve üretmeyi bırakmayın.
#RCS #Broadway #WestEnd #Newsies #BillyElliot #TitusAndronicus #TinyDynamite #Spencer #Britanya #SpencerDavisMilford #TheMuny #beautyandthebeast #StLouis #billyelliot #Grinch #TheWinslowBoy #TheBand39sVisit #LinManuelMiranda #TheCuriousIncidentoftheDog #TheCuriousIncidentoftheDogintheNighttime #Christopher #AmericanIdiot
Comments