Açıkçası Glasgow’a geldiğim andan beri beni en heyecanlandıran şeylerden biri “Royal Conservatoire of Scotland”ın sadece birkaç sokak ötemde olmasıydı. Performans sanatları dalında dünya sıralamasında 5. olan okulun Alan Cumming, James McAvoy, David Tennant, Richard Madden ve daha niceleri gibi pek çok dünya çapında tanınan mezunu var. Ama tabii ki benim için odak noktası Müzikal Tiyatro bölümüydü ki izlediğim iki gösterisinden de büyülendim. Bu sene “London Road” ve “Spring Awakening” müzikallerini sahneye koyan son sınıf öğrencileri şimdiyse “Side Show” için hazırlıklarda. Ben de bu yetenekli öğrenciler mezun olmadan ufak bir röportaj yapayım, ekipçe aklımızdaki soruları sorayım, burada işler nasıl yürüyormuş görelim istedim. “Spring Awakening” prodüksiyonlarında sırasıyla Wendla, Melchoir ve Moritz’i canlandıran Chiara Sparks, Max Alexander Taylor ve Ross Baxter’a bu fikirle gittim ve sonuç olarak benim çok keyif aldığım, paylaşmak için sabırsızlandığım bir söyleşi çıktı ortaya.
Genel bir soruyla başlayalım; sizi RCS’e getiren neydi? Nasıl karar verdiniz, öncesinde müzikal tiyatro deneyiminiz var mıydı?
Ross Baxter: Müzikal tiyatro olarak, RCS İskoçya’da 3 yıllık lisans programıyla bilinen tek okul. Ben ve Chiara burada, Glasgow’da doğup büyüdük doğal olarak her zaman bildiğimiz bir okuldu. Çok küçük yaşlardan beri olmamız gereken yerin burası olduğunu biliyorduk. Ayrıca ikimizin de Londra’da veya başka yerde okumamızı sağlayacak bütçesi yok. Gerçi parayı bir kenara bırakırsak da RSC bizim için ilk tercih olurdu. Max’in farklı bir hikâyesi olsa da ben ve Chiara için bu şekilde.
Chiara Sparks: Aslında ilginç bir şekilde öncesinde ben çok tutucu bir okula gittim, yani bu işi yapmam orada pek söz konusu değildi. “Ben müzikal tiyatro yapmak istiyorum!” dediğimde herkes “ama sen doktor olmalısın, avukat olmalısın” diyorlardı bense hep “hayır hayır ben o işleri yapmak istemiyorum” diyordum. Sonunda öğretmenime okuldan bir yıl erken ayrılmaya karar verdiğimi söylediğimde “Peki ne yapacaksın o zaman?” dedi, RCS’te müzikal tiyatro okuyacağımı söylediğimdeyse “Ama sen asla oraya giremezsin” dedi. İnsanların bunu yapması gerçekten çok garip! Pek çok zaman insanlar bana bunun ne kadar aptalca bir fikir olduğunu söyledi ama sonunda hepsini başımdan savdım. Düşündüm ki istedikten sonra gidilebilecek, kendini geliştirebileceğin çok yer var. 4 yaşımda drama okuluna gitmeye başlamıştım, sonra da dans okullarına... Buranın öncesinde iki yıl müzikal tiyatro dersleri aldım. Orası en basit anlamıyla eğitildiğin ve sonraki adıma hazırlandığın bir yerdi. Orada tanıdığım pek çok insan şimdi farklı yerlerde, New York’a, Barcelona’ya müzikal tiyatro eğitimi almaya gidenler var, çılgınlık! Sonuç olarak kendine uygun yeri, sana yardımcı olacak yeri bulmak önemli.
Max Alexander – Taylor: Evet benim deneyimim gerçekten de ikisininkinden çok farklı. Müzikal tiyatroyla 5 yıl önce ilgilenmeye başladım, 18 yaşındayken. Okulumda “Spring Awakening” yapıyorduk ve ben yine aynı roldeydim. O dönem “bu iş gerçekten güzel, bunu yapmak isteyebilirim” dedim. Aslında teorik fizik çalışıyordum ve Cambridge’e gidecektim ama sonrasında “her neyse benim yapmak istediğim şey müzikal tiyatro” dedim. Bunun üstüne bir eğitim almadım, iki yıl kendime zaman verdim ve bu süreçte bazı amatör işler yaptım; Les Mis, Sweeney Todd… Bir gün şan hocamdan RCS’i duydum ve araştırınca Londra’daki okullardan daha farklı, daha kapsamlı olduğunu gördüm ve seçmelere girip kazandım. Bu işe özel bir eğitimim yoktu ama çok ilgiliydim. Ama tabii ki pek çok insan bunu çok küçük yaşlardan beri yapıyor, örneğin sınıf arkadaşımız Grace 5 yaşından beri bu işin içinde.
MÜKEMMELLİK DEĞİL POTANSİYEL ARIYORLAR” - Ross
RCS performans sanatları alanında dünyadaki en iyi okullardan biri, sanıyorum ki kabul alması kolay değildir. Bu süreç nasıldı sizin için?
Ross: Bence RCS alanında en zor seçmelere sahip. Çünkü yaratıcılık gerektiriyor. Her açıdan değerlendiriliyorsun. Örneğin bir aşamada senden senin oluşturduğun 3 dakikalık bir performans bekliyorlar. Tüm panelin ve bütün diğer adayların önünde sergiliyorsun performansını ve gerçekten yaratıcılık bekliyorlar. Yani oldukça zorlayıcı.
Chiara: Ayrıca bahsi geçen seçme süreci gerçekten kısa ama yoğun. İlk gün sabah seansın oluyor; şarkı söylüyorsun, dans ediyorsun ve bir monolog yapman gerekiyor. Sonra ara veriyorlar. Öğlen ikinci seans için döndüğünde yine bir şarkı söylüyorsun, eğer çalıyorsan enstrüman çalıyorsun ve tekrar monolog yapıyorsun. Ertesi gün Ross’un anlattığı oluşturduğun performansı sergiliyorsun. Ve tekrar, şarkı, dans, monolog ve de bir gizli görev.
Ross: Gizli görevi ikinci gün söylüyorlar, hazırlanmak için gidiyorsun ve geri geliyorsun. Bu kısım beni bayağı panikletmişti.
Max: Genel olarak 5 disiplin var; dans etmek, şarkı söylemek, rol yapmak, enstrüman çalmak zorundasın ve hepsinin de ötesinde süper yaratıcı olmalısın.
Ross: Ayrıca son gün sadece öğretim görevlileri olmuyor. Dışarıdan yönetmenler, ajanslardan insanlar da geliyor ve seni izliyor. Yani yalnızca okuldaki insanların görüşü değil onlarınki de önemli. Ve tüm seçmeler kayda alınıyor. Eğer o gün aralarında olmayan bir jüri üyesi varsa o da izleme şansına sahip. Tekrar tekrar izleyip seni en adil şekilde değerlendirmeye çalışıyorlar. Şunu da ekleyeyim mükemmellikten ziyade potansiyel arıyorlar. Sonraki üç yıl içinde eğitebilecekleri materyal bakıyorlar.
Peki, herkes şarkı söylemede, dans etmede, dramada eşit derecede başarılı mı?
Max: Yo, seviyeler var.
Chiara: Londra’da pek çok yerde böyle bir beklenti var ama bence bu sıkıcı. Yani neden her şeyde aynı oranda iyi olmak isteyesin? Ben sıkıntılar yaşayıp da sonunda istediğini elde eden insanları izlemeyi seviyorum açıkçası. Bunu izlemesi daha keyifli ve heyecan verici. Mükemmellik diye bir şey yok ve herkes aynı da değil. Örneğin aslında dans beceresi çok da olmayan birinin yeterince çalışıp, her şeyini verip de ortaya performans koymasını seyretmek çok güzel. Bence hepimiz bazı noktalarda bunu tecrübe ettik.
Max: Bence her konuda eşit düzeyde iyi olmak rol dağılımını da zorlaştırıyor. Örneğin “42nd Street” gibi bir gösteride ensemble olacak birinin çok iyi bir dansçı olması lazım çünkü işin büyük bir kısmı bu ama aynı gösterideki başrollerden biri için çok da iyi bir dansçı olmana gerek yok.
Ross: Seçmelerde bize bu disiplinleri kendimize göre nasıl sıralayacağımız sorulmuştu, üç yılın sonunda aynı soruyu bir daha sordular. Örneğin enstrüman çalmayı bilmeyen biri mezun olurken keman ve piyano çalıyor olabiliyor ve bu onun en güvendiği yanlarından biri haline gelebiliyor. Ama sonuç olarak hepsinde çok iyi olmaya çalışmaktansa bir iki alana ağırlık vermek daha mantıklı.
Anladığım kadarıyla enstrüman çalmak da bir zorunluluk? Bunu bilmiyordum.
Max: Evet, faydalı oluyor. En azından Britanya’da bu da müzikal tiyatronun bir elemanı. Hatta ABD’de aktör-müzisyen diye bir kavram var. Örneğin yeni gösterimiz “Side Show” olacak ve bu gösteride hepimiz aynı anda dans edip, şarkı söylüyor ve enstrüman çalıyoruz.
Peki, sizin için hangisi daha zor? Şarkı söylemek, dans etmek, drama, enstrüman çalmak…
Max: Benim için dans en zoru.
Ross: Benimki enstrüman.
Chiara: Benimki de enstrüman. Ama şu da komik ki pek çok insan bu işleri tüm hayatı boyunca yapıyor ve ben tam anlamıyla müzikal tiyatroya başladığımda 13 yaşındaydım o dönem dans edemediğimi düşünüyordum. RCS’e girdim ve fark ettim ki aslında bu işte iyiyim. Yani zaman zaman farkında olmadığınız yanları keşfediyorsunuz ki aslında eğitimin amacı da bu.
“NE ZAMAN KENDİNİ AŞAĞI ÇEKİLMİŞ HİSSETSEN KENDİNE BU İŞİ NEDEN SEVDİĞİNİ, NEDEN BURADA OLDUĞUNU, AMAÇLARINI HATIRLATMAN ŞART.” - Chiara
Genel olarak sizi şaşırtan şeyler oldu mu bölüme girdikten sonra?
Chiara: Bu işte inişler ve çıkışlar çok fazla. Ve bu bir gün içerisinde bile olabiliyor! Bir an harika hissediyorsun iki saniye sonra birileri gelip seni yıkabiliyor. İnsanların her zaman olumlu yaklaşacağını umuyorsun ama her yerde bunu bekleyemezsin. Bazen kendini gerçekten çok rahatsız hissettiğin durumlarda kalabiliyorsun ama yine de her hâlükârda devam edebilmeni bekliyorlar. Bu zor bir durum, herkes orada olduğun için çok şanslısın diyerek gıpta ederken senin aslında korkunç hissettiğin zamanlar oluyor. Ruh sağlığını korumak gerçekten çok önemli, seni gerçekten mahvedebilir. Ne zaman kendini aşağı çekilmiş hissetsen kendine bu işi neden sevdiğini, neden burada olduğunu, amaçlarını hatırlatman şart.
Max: Burada fazlasıyla bir arada çalışıyoruz. Herkesi sabah 9’dan 6’ya kadar belki saat gece 10’lara kadar provalarda görüyorsun. Yani asla ayrılmıyorsun. Böyle olunca pek çok negatif şeye de ortam hazırlanmış olabiliyor. Aynı şekilde pozitif şeylere de tabii ama çalışma ortamımız çok yoğun ve gerginliklere açık olabiliyor.
Ross: Herkes senin arkadaşın olsa da sürekli bir noktada rakip olacağın gerçeği sürekli hatırlatılıyor. Hem arkadaş hem rakip olarak görüyorsun çevreni. Ocak ayında bir showcase oldu herkesin bir dakikalık solo şarkı ve de partnerli performans hakkı vardı. Tüm o ajansların ve seyircilerin önündeydik ve rakiptik. Bu gerçekten sinir bozucu. Dönemsel seçmelerde herkesin aynı rolleri istediği oluyor. Benim için bu rakip olma durumu çok zor çünkü çok yakınız, tüm bölümde zaten sadece 18 kişiyiz.
Bahsettiğiniz showcaseler okul tarafından sağlanıyor değil mi?
Chiara: Evet, evet. Bölümün bir parçası gibi hatta.
Eğitim içeriğine gelirsek, ne tür oyunculuk teknikleri öğreniyorsunuz?
Chiara: Çok fazla insan ve bu insanların da birbirinden farklı pek çok görüşü var. Okuldaki ilk yılımı hatırlıyorum, oyunculuk hocamın her dediğine saçmalık gözüyle bakıyordum. Dediği hiçbir şey kafama yatmıyordu. Fazlasıyla huysuzdum. Anlattıklarını umursamıyordum. Komik olan şu ki gösteriler esnasında aslında öğrettiği şeyleri kullandığımı fark ettim. Yani bir şeyler öğrenmişim. Bazı arkadaşlarım belli stiller üzerine gidiyorlar ama ben daha çok hangisi benim için uygun diye her şov keşifler yapıyorum.
Max: Bu ilginç bir konu çünkü çok fazla farklı teknik var. Örneğin biz benzer insanların tekniklerini izliyoruz, Meisner, Anton Chekhov, Stanislavski… Bu teknikleri çoğu oyunculuk bölümünde görebilirsiniz ama şarkı söylemek de işin içine girince olay değişiyor. Müzik ve oyunculukla ilgili bilgilerini, tekniklerini bir araya getirmen gerekiyor. Bunun belli bir matematiği yok ama ikisini birleştirdiğin orta yolları bulman lazım. Aslında gerçekten yapana kadar ne yaptığını anlamıyorsun sanırım. Her gösteri için bu süreç farklı şekilleniyor. Oldukça zorlayıcı diyebilirim.
Ross: Benim öğrendiğim en önemli şeylerden biri şu; eğitimim öncesinde bir gösterinin her gecesinin birebir aynı olması gerektiğini düşünürdüm. Ama RCS’te eğitmenlerimiz içgüdülerimizi kullanmamız için bizi yüreklendiriyor. Onları doğru bir şekilde yönlendirmeyi öğretiyorlar. Tamamen değiştirmiyorsun tabii ki ama içgüdüsel olarak yaptığın ufak değişiklikler sorun değil hatta daha iyi. Bu da sahnede bir özgürlük veriyor elbette.
Dans stilleri açısından durum nasıl ?
Chiara: Dans çoğunlukla korkulan bir alan ama öyle olmasına gerek yok. Çok fazla pratik yapıyoruz.
Max: Gösteri sürecinde dans daha kolay. Çünkü sürecin bir parçası. Ama profesyonel bir dansçı değilsen dersler çok daha zorlayıcı.
Okul dışında neler yapıyorsunuz kendinizi geliştirmek adına?
Max: Müziği çok seviyorum. Okul dışında müzisyen tarafıma odaklanıyorum.
Chiara: Kendi ruh sağlım için başka şeyler yapmam şart. Çünkü bir süre sonra bu iş sağlıksız bir takıntı halini alabiliyor. Örneğin bir ara farklı bir işte çalışıyordum. Yani ilginizi dağıtacak değişik şeyler bulmak önemli. RCS bunun için harika bir yer çünkü çok fazla bölüm, çok fazla değişik aktivite var. Örneğin caz konserleri oluyor her hafta öğleden sonra, gidip dinleyebiliyorsun. Tüm bunların daha sonra esas yaptığın işi de etkilemesine izin veriyorsun. Uzun vadede her şey birer ilham kaynağı.
Eğlenceli bir soruyla devam edelim, favori müzikaliniz, besteciniz ve oyuncularınız var mı?
Max: Tek bir favori müzikalim yok çünkü birbirinden farklı çok fazla müzikal var. Les Mis’den Urinetown’a (Ülkemizde de “Sidikli Kasabası” adıyla sahnelendi) çeşitlilik çok fazla. Ama favori bestecim Stephen Sondheim, çok detaylı ve spesifik çalışıyor. Sanırım bazı favori müzikallerim de ona ait. “Sunday in the Park with George”, “Sweeney Todd”, “Into the Woods” – inanılmaz bir iş- Leonard Bernstein de aynı şekilde inanılmaz. Oyuncular biraz zor, Ramin Karimloo muhtemelen en sevdiklerimden. John Owen Jones harikadır… Aa! Tabii ki Chiara Sparks, Ross Baxter ! (Gülüşmeler)
Chiara: Daha küçükken “Spring Awakening” benim için büyük bir olaydı. Ayrıca Lea Michelle ve tüm Glee ekibi, benim için büyük esin kaynağı olmuştu! Ayrıca genel olarak İskoç tiyatrosu benim için çok heyecan verici.
Ross: Modern müzikalleri çok seviyorum. O büyük şovları. Tabii ki Stephen Sonheim ve diğer büyük besteciler hayranlık verici işlere sahip ama örneğin benim için “Kinky Boots” büyük bir takıntıydı. Hatta takıntıdan öte (gülüyor). İlk girdiğim seçme de onun West End seçmesiydi. Açık seçme vardı gittim ve girdim gerçi rolü alamadım ama bu başka bir hikâye.
Peki ya hayalinizdeki rol desem?
Chiara: Aslında bana bunu birinci sınıfta sorsan cevabım “Spring Awakening”deki rolüm, Wendla olurdu!
Max: Benim için de aynı şekilde Melchoir. Yani çok fazla var ama Melchoir kesinlikle onlardan biri olurdu.
Chiara: Aslında asıl isteyeceğim şey bir müzikalin orijinal kastında olmak olurdu sanırım. O rolü oynayan ilk kişi olmak.
Max: Evet, yepyeni bir iş harika olurdu!
Ross: Bilmiyorum sanırım henüz öyle bir rol yok sanırım hayalimde. Gerçi evet “Kinky Boots”taki gibi bir erkek drag queen gerçekten muhteşem olurdu. Ama genel olarak sadece çalışmaya odaklanıyorum, sonunda gerçekten keyif alabileceğim roller beni bulacaktır.
Bir gösteriye hazırlık süreci nasıl ilerliyor?
Max: Projeden projeye değişiyor.
Chiara: Normal bir rutinde ilk olarak bir masanın etrafına oturup gösteri metnini okuyoruz ve düşüncelerimizi tartışıyoruz. Bu bazen çok uzun bir süreç olabiliyor. Örneğin “London Road”da iki hafta boyunca resmen masadan kalkamamıştık.
Max: Müziği öğrenmek de aynı şekilde değişkenlik gösteriyor. “London Road”da müziği tam anlamıyla öğrenmemiz tüm 7 haftalık prova dönemini aldı. Ama “Spring Awakening”de bu süreç sadece birkaç gündü. Genel sıralamaya bakarsak; masa seansı burada metni öğreniyoruz, hakkında tartışıyoruz, sonrasında note-bashing müziği öğrendiğimiz ve bunun yanında sahnelere başladığımız kısım, gösterinin planın çıkması ve teknik provalar. Teknik provalarda artık tiyatro alanına giriyoruz, ses, ışık cuelarıyla çalışıyoruz, seti, giriş çıkışlarımızı, değişimlerimizi öğreniyoruz son olarak da genel kostüm provası ve açılış gecesi. Yani uzun bir süreç. “London Road”da bu süreç 7-8 haftaydı “Spring Awakenin”deyse 4 hafta. Yeni gösterimiz “Side Show”da ise 3 haftamız olacak.
Chiara: İlk gösterimde aslında başka bir oyuncunun yerine sonradan gelmiştim ve gösteri çoktan bir süredir devam ediyordu. Her şey, öğrenmek için sadece 4 günüm olmuştu. Aslında profesyonel hayatta karşına ne çıkacak bilmiyorsun.
Max: Bu büyük “Les Mis”, “Phantom of the Opera” gibi büyük West End gösterileri için de böyle. Genelde dönemsel olarak 10 yeni kişi alıyorlar kasta ve hepsine her şeyi öğretmek için sadece bir hafta harcıyorlar. Sonuçta hali hazırda zaten devam eden gösteriler.
Siz de profesyonel hayata girmeye çok yakınsınız, mezuniyet sonrası için planlarınız var mı?
Chiara: Şanslıyız ki çoğumuz bir ajansla anlaşma yapabildi, çoğunlukla işler de bu ajanslar üstünden yürüyor. Onlardan bir mail alıyorsun, şu gün şu saatte seçmen var diyorlar sen de hazırlanıp gidiyorsun.
Ross: Pek çok profesyonel tiyatro RCS’i seviyor ve mezunlarını bünyesine almak istiyor. Örneğin Citizens Theatre her sene birkaç mezun alıyor. RCS bize pek çok seçme sağlıyor. Ama tabii ki bir ajansa kayıtlı olmak çok yardımcı.
Max: Çoğumuz sürekli seçmelere giriyoruz zaten. Kayıtlar yolluyoruz, Londra’ya gidiyoruz…
Yapımcılara vs. kayıtlar mı yolluyorsunuz?
Max: Aslında ajanslarımız bunu yapıyor. Biz ajanslara yolluyoruz onlar da her tarafa. Sonrasında geri dönüşler geliyor ve seçmelere çağrılıyoruz yine ajans haber veriyor. Projeye göre değişse de seçmelerdeki aşama sayısı 2’den 12’ye kadar değişiyor.
Chiara: Bayağı ilginç süreçler. Sürekli seçmelere girip 6 ay boyunca boş dolanabiliyorsun. Bazen de ani bir şekilde yarın sabah Londra’da seçmen var kalk gel diyebiliyorlar.
Bu büyük West End gösterileri için de seçme süreci aynı mı?
Ross: “Les Mis”, “Mamma Mia!” gibi gösteriler ortalama 4-5 aşamalı seçmelerden oluşuyor. Daha yerel tiyatrolarda örneğin Edinburgh’ta Dundee Rep için seçmelere girmiştik tek aşama yetmişti.
Max: Tabii ünlü bir oyuncuysan her yerde tek aşama oluyor; “Rolü ben alabilir miyim?” dersin ve onlar da “tabii ki çok isteriz” derler (gülüyor). Çünkü sonuçta seyirci çekiyorlar.
Bu geçiş sürecinde neler yapıyorsunuz, yani bir iş bulana kadar?
Max: Açıkçası başka bir işin yoksa bu aptallık olurdu. Olağanüstü derecede başarılı olmadığın sürece başka bir işe ihtiyacın var. Örneğin Londra’ya döner dönmez tiyatro gişesinde de çalışmaya başlayacağım ve bir yandan da seçmelere gideceğim. Tabii bir iş bulduğunuzda size gerektiğinde izin verebilecekleri rahatlıkta olması lazım ortamın. “Yarın izin alabilir miyim seçmem var” dediğinde “tamam” diyecekleri bir yer... Maalesef durum bu. Aynı şekilde özellikle Londra’da barda çalışan en az bir kişi muhtemelen oyuncudur (gülüyor). En azından Britanya’da tiyatrodan kazanılan para harika değil, bu yüzden çoğunlukla insanlar sinemaya yöneliyor. Yüksek bütçeli bir film yapabildiğin zaman 3 yıl çalışmadan geçinebileceğin kadar para kazanabiliyorsun.
Ama yine de Britanya diğer Avrupa ülkelerine göre çok daha fazla fırsat bulunduruyor değil mi?
Max: Evet, kesinlikle ama aynı şekilde çok fazla da bu işi yapan insan var. Piyasa sektörleşmiş durumda ve rekabet çok. Ama örneğin Almanca biliyorsan, Almanya’da iş bulabilme olanağın çok daha yüksek. Çünkü orada bu konuda kalifiye daha az insan var. Bu yüzden pek çok Alman gösteri de gelip Britanya’da kadrolarını oluşturuyorlar. Müzikal tiyatro adına diğer Avrupa ülkelerine kıyasla Britanya üstünlüğe sahip.
Chiara: Şu gerçekten üzücü ki farklı kültürlerden, farklı hikâyeler –mesela senin ülkenden, Türkiye’den- duymak, seyretmek harika olsa da maalesef ki pek yok. Örneğin evet benim saçlarım koyu renk, esmer sayılırım, pek çok Avrupa milletinden karakteri canlandırabilirim görüntüm itibariyle ve bu benim için iyi bir şey. Ama keşke gerçekten bu ülkelerden oyuncularımız olsa. Kendi kültürlerini, hikâyelerini taşısalar.
Max: Maalesef farklı kültürler hakkındaki hikâyeler bile beyazlar tarafından yazılıyor. Herkesin siyahi olduğu bir yaratıcı ekipten çıkmış olup da aklıma gelen tek müzikal Alice Walker’ın kitabından uyarlanmış “The Color Purple”. Muhteşem bir gösteri!
Chiara: Birkaç ay önce Manchester’da “Guys and Dolls”un siyahi versiyonunu izledim, Harlem’de geçiyordu. İzlediğim en heyecan verici, keyifli şovlardan biriydi.
Oldukça yoğun bir eğitiminiz var peki sektördeki herkes aynı derece eğitimli mi?
Ross: Bir gereksinim değil ama çoğu eğitimli. Örneğin Manchester’daki “Spring Awakening” prodüksiyonunda Melchoir’i canlandıran oyuncu tamamen eğitimsiz, açık seçmelere katılmış ve rolü almış. Bunun gibi, daha önce bahsettiğim benim de katıldığım “Kinky Boots” açık seçmeleri gibi pek çok seçme oluyor. Eğer yeterince iyiysen rolü alıyorsun.
Max: Eğitim illaki lazım değil ama fazlasıyla yararlı ve yardımcı. Evet, bir ajansla anlaşacak ve performans sergileyecek kadar iyiysen diploman sorulmuyor ama okulun bize verdiği teknik eğitimin yanında entelektüel eğitim de var. Mesela seçmeler için şarkıya karar verme süreci vs. Okul daha önce konuştuğumuz gibi pek çok imkan da sağlıyor mesela.
Mezunlarınızla diyaloğunuz nasıl, hala iletişim halinde misiniz?
Chiara: Facebook, sosyal medya sayesinde kim ne yapıyor görüyoruz, kontak halinde kalabiliyoruz bu çok güzel bir şey. Duyduğumuz, gördüğümüz kadarıyla da çoğu gayet iyi gidiyor.
Max: Bazı mezunlarımız Almanya’da mesela “Rocky Horror Picture Show”un turne ekibinde.
Ross: Bu yıl pek çoğu “Spring Awakening”e geldi ve bize destek verdi. Çok güzeldi. Onlarla hep iletişimdeyiz. Glasgow’a döndükleri zamanlarda çokça vakit geçiriyoruz.
Chiara: Ayrıca kötü zamanlar için de danışacak insanlar oluyorlar çünkü daha önce tecrübe etmişler ve yönlendirip sorunları çözmede yardımcı oluyorlar.
Son olarak müzikal tiyatroyla ilgilenenlere verebileceğiniz tavsiyeler var mı?
Ross: Eğer işin eğitimini almayı düşünen varsa daha önce dediğim gibi bakılan şey mükemmellik değil, potansiyel o yüzden denemekten korkmasınlar.
Chiara: Benim için gerçekten tutkulu birisini seyretmek gibisi yok. Mesela şu an bu söyleşiyi yaptığımız için çok mutluyum çünkü bu işe gönül vermiş, bunun için çabalamaktan korkmayan pek çok tutkulu insana daha ulaşmış oluyorum. Böyle insanlar benim çalışmak istediğim insanlar. O yüzden bana kalırsa tutkulu olmak ve çabalamaya devam etmek en önemli şey.
Ross: Kesinlikle! Örneğin Spring Awakening için çalışmalar yıllar almış. Lea Michele’in dediğine göre Broadway’e ulaşmadan önce 7-8 yıl kadar uğraşılmış, üstünde çalışılmış yani 1999’dan 2007’ye kadar olan bir süre... Ama sonunda jenerasyonumuzun en çok ses getiren işlerinden biri oldu. Kararlılık gerekiyor.
Max: Eğitimin bir zararı olmaz sonuçta (gülüyor). Eğer imkan varsa eğitim almayı kesinlikle tavsiye ediyorum. Özellikle bu işi profesyonel olarak yapmayı düşünenler için.
Benden bu kadar, vaktiniz ve bu keyifli söyleşi için çok teşekkür ediyorum!
Royal Conservatoire of Scotland – Müzikal Tiyatro Seçme Süreci:
“Spring Awakening” Hazırlık Süreci:
Comments